Recent Posts

29 Mart 2010 Pazartesi

Fare Kırığı



Yattara geldi neşe geldi
Trabzonspor'un sezon başındaki Hollanda kampı sırasında sakatlanan ve Kasım ayında gittiği Fransa'da 8 Ocak tarihinde ameliyat olan Gineli futbolcu Ibrahima Yattara, 4 aylık aranın ardından Trabzon'a döndü. Takımın bugün öğle saatlerinde yaptığı antrenmana sürpriz bir şekilde çıkan Yattara, takım arkadaşlarına üçlü çektirdi. Daha sonra kolbastı oynayan Yattara, tüm futbolcularla tek tek tokalaştı. Takıma adeta neşe katan Gineli futbolcunun moralinin yerinde olduğu gözlenirken, bir haftalık aranın ardından takımla çalışmalara başlayabileceği ve sezonun üç maçına yetişme ihtimalinin bulunduğu belirtildi. İlk antrenmanında takımdan ayrı olarak koşu yapan Yattara'nın sağ ayak bileğinde fare kırığı denilen bir sakatlık meydana gelmiş ve futbolcunun ayağından 4 küçük parça kemik alınmıştı. 6 aydır sahalardan uzak kalan Yattara'nın dönüşü teknik heyet ve yönetimi de sevindirdi.

Hürriyet Spor
26 Mart 2010
http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/14228624.asp


Google "Fare Kırığı" aramasına sadece Yattara ile ilgili medyada çıkan sonuçları veriyor. Sadece bir kaynakta Fare Kırığının, kıkırdak kırılmasının halk dilindeki karşılığı olduğu belirtiliyor. Aynı kaynakta bu sakatlığın daha önce Trabzonspor'da forma giyerken Ünal Karaman'ın da başına geldiğini ve Karaman'ın sakatlıktan ancak futbolu bırakıp ameliyat olduktan sonra kurtulduğu yazıyor. Bu arada Ünal'ın sakatlığını teşhis edemeyen dönemin kulüp doktoru, Yattara'nın sakatlığını tespit edemeyen kulüp doktoruyla aynı.

Fare Kırığı (Kıkırdak Kırılması) : Kıkırdaklar bir eklemde kemiğin uç tarafında yastık görevi gören kaygan dokulardır. Sağlıklı kıkırdak, kemiklerin birbiri üzerinden rahatça geçmesine izin verir. Ayrıca kıkırdak, fiziksel hareketin şokundan kaynaklanan enerjiyi emer.

Kıkırdak Kırılması vakalarında kıkırdağın yüzey tabakası kırılıp aşınır. Bu durum kıkırdağın altındaki kemiklerin birbirine sürtünmesine yol açar ve ağrıya, şişmeye ve eklem hareketinde kayba neden olur. Kıkırdak kırılması sürecinde eklemde ayrıca enflamasyon (iltihap) da görülür, enzimler bırakılır ve daha fazla kıkırdak hasarı gerçekleşir. Zaman içinde eklem normal şeklini kaybedebilir. Eklemin kenarlarında kemik çıkıntıları oluşabilir. Kemik veya kıkırdak parçaları kırılıp eklem boşluğunda yüzebilir. Bu daha fazla ağrı ve hasara neden olur.

Cuma - Pazartesi Tehlikesi

5 Mart tarihinde bir program yayınlandı federasyonun sitesinde .
26, 27. ve 28. haftalara ait fikstür .
İlk başlarda kendi takımım penceresinden bakarken
Aklımın bir köşesine takılmadan duramamıştı ;
İyi de neden Cuma - Pazartesi ?

Pazartesi akşamı maç
Salı açıklanan sonuçlar
Çarşamba güncelleme açılması
Perşembe kafadaki kadronun oluşması
Cuma güncelleme kapanması !
Tam tamına 3 gün sonraki maça dair tahmin yapmamız bekleniyor .
Ne sakatlardan haberimiz oluyor
Ne de antremandan notlar alabiliyoruz
Cumartesi sabahı sakatlanan oyuncu
Pazartesi oynar mı ?
Cuma günü iş telaşıyla kadrolar zamanında yetişir mi ?
Bunları düşünmeye başladım kendi kendime .
Hatta yazacaktım vazgeçtim .
Hep böyle olacak değildi ya ?

Bugün bir program daha yayınlandı aynı sitede .
29. ve 30. haftalara ait fikstür .
Yine Cuma - Pazartesi ikilemi .
Anket sağda .
Yorum sizin ...

Kupa Maçlarındaki Kartların Hükmü


Geçen hafta oynanan Trabzon kupa maçındaki kartlardan sonra Emre Ocakoğlu telefonla aradı beni. Ben o sırada İstinye Park'ta Futbolcuların Mekanı Masa'daydım Emre İpal ile birlikte. 3-4 masa ötemizde de Aziz Yıldırım, Yıldırım Demirören ve Adnan Polat üçü aynı masada porcini mantar eşliğinde trüf soslu dana carpaccio yiyorlardı. Tanıdık garsona ne konuştuklarını sorduğumda İBB'ye giden çantaya ne kadar koyacaklarından bahsediyorlardı dedi. 1'er milyon dolar koymuşlar...

Neyse biz konumuza dönelim. Emre Ocakoğlu kupa maçlarındaki kartların ligi ne şekilde etkilediğini sormuştu. Ben ona kısaca sarılar etkilemiyor birbirini, kırmızılarda ise lig ve kupa birbirini etkiliyor demiştim. O anda bu kuralın ayrıntısını siteye post olarak açmanın faydalı olabileceğini düşünmüştüm. Cezalı oyuncular hakkındaki kafa karışıklıklarını engelleme açısından bu kuralı iyi bilmek önemli. 2-3 gün rötarlı olsa da ilgili kuralı yazıyorum. Bu da benim bu konu hakkındaki son postumdur, bu işler artık Seço'nun ellerinden öper :)

Bu arada TFF sitesinde Ziraat Türkiye Kupası Statüsüne tıkladığınızda şu yazıyla karşılaşıyorsunuz : Hata 404. Aradığınız sayfa bulunamadı.

Aşağıdaki hükümler bir önceki senenin Türkiye Kupası Statüsü. İlgili disiplin maddelerinin değiştirilmemiş olduğunu bildiğim için direk oradan kuralı kopyalıyorum.


Fortis Türkiye Kupası Statüsü (2008/2009)

MADDE 16- DİSİPLİN HÜKÜMLERİ:
Futbolcular, kulüp ve kuruluşlar ile ilgili, görevli ve yetkililer hakkında verilecek cezalar FDT’de gösterilmiştir.

A) KIRMIZI KART UYGULAMALARI:
Fortis Türkiye Kupası müsabakalarında hakem tarafından kırmızı kart gösterilerek oyundan ihraç edilen futbolcular, FDT’ye göre otomatikman idari tedbirlidirler ve cezaları sona erinceye kadar hiçbir resmi müsabakada oynayamazlar. Bu müsabakalardaki eylemleri nedeniyle Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nca cezalandırılan futbolcular, cezalarını bu kategoride infaz edinceye kadar hiçbir resmi müsabakada oynayamazlar. Ancak, profesyonel takım futbolcusu yönünden Profesyonel Ligler ile Fortis Türkiye Kupası müsabakaları infaz hesabında aynı kategori sayılır. Profesyonel Ligler ve Fortis Türkiye Kupası müsabakaları dışında bulunan diğer kategorilere ait müsabakalar yönünden kırmızı kart cezası veya Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nca verilmiş cezası bulunan futbolcular cezalarını o kategoride tamamlayıncaya kadar hiçbir resmi müsabakaya katılamazlar. 2007 – 2008 Sezonundan, 2008 – 2009 Sezonuna sarkan cezası bulunan futbolcunun TFF tarafından tescil ve lisans işlemi yapıldığı tarihten sonraki resmi müsabakalarda yukarıdaki esaslar doğrultusunda oynamamak suretiyle cezası infaz edilmiş sayılır.

B) İDARİ TEDBİRLER:
Fortis Türkiye Kupası Müsabakaları’nda hakem tarafından oyundan ihraç edilmeyen, ancak yapmış oldukları eylemler nedeni ile TFF tarafından idari tedbirli olarak Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edilen futbolcu, antrenör, masör, yönetici ve diğer ilgililer, haklarındaki tedbir kararı kalkmadan takip eden hiçbir resmi müsabakaya katılamazlar, bu kişiler hiçbir şekilde akredite edilmezler.

C) SARI KART UYGULAMALARI:
2007 – 2008 Sezonunda görülen sarı kartlar, 2008 – 2009 Futbol Sezonunda geçerli değildir.
Profesyonel Ligler, PAF Ligi, Deplasmanlı Süper Gençler Ligi ve Fortis Türkiye Kupası müsabakalarında sarı kart uygulaması kendi kategorilerinde geçerli olduğundan sarı kart uygulaması her kategori için ayrı ayrı değerlendirilir. Aynı sezonda, aynı kategorideki (Türkiye Profesyonel Ligleri, PAF Ligi, Deplasmanlı Süper Gençler Ligi ve Fortis Türkiye Kupası ayrı kategoridir.) Müsabakalarda üst üste veya aralıklı dahi olsa ihraca dönüşmeyen ihtarlık hareketleri nedeniyle toplam 4 (dört) sarı kart gören futbolcular aynı kategorideki ilk resmi müsabakada oynatılamaz. Bir müsabakada verilen sarı karttan sonra, aynı müsabakada futbolcunun doğrudan kırmızı kart veya bu futbolcunun ikinci sarı kartlık eyleminden ötürü kırmızı kart görmesi halinde, bu futbolcunun gördüğü sarı kartlar hakem tarafından raporundan silinir ve toplam 4 (dört) sarı kart hesabında dikkate alınmaz.

Fantezi Futbol'da Taraf-tar-lık



İlk olarak şunu söyleyeyim; yazıyı yazarken fantezi futbol dışına fazla çıkmamak için azami dikkati göstereceğim ancak zaman zaman da özellikle dışına çıkacağım ki söylemek istediğimi tam olarak ifade edebileyim. Ayrıca, bu yazı bir savunma değildir, yaptığımın sonuna kadar arkasındayım. Yoksa “totem yaptım Jo gol atmasın diye” gibi zırva bir açıklamayla durumu geçiştirebilirdim.

Gelelim meselemize... Sağolsun Engin çok geç idrak etmiş benim Jo’yu kadroma aldığımı ve fitili ateşledi. Ama sonradan söylediği doğru bir şey var ki; evet ben haftanın tüm maçlarını kafamda bir şekilde oynayarak tahminlerimi yapar, bunun ardından da kadromu kurarım. Maçın 4-3 gibi bir skorla bitip bitmeyeceği konusunda herhangi bir fikrim olmamasına karşın, tahminimde de belirttiğim üzere beklentim 2,5 gol üstü olması yönündeydi. Sonuçta maç 1-0 bitti, Jo 3 puan aldı ve kötü bir tercih yapmış oldum. Bunun sebebi de maçı doğru analiz edememiş olmamdan başka bir şey değil. Söz konusu durumu kendi takımım açısından değerlendirmem gerekirse, bu hafta Necati Ateş ve Ozan İpek ne kadar yanlış tercihlerse Jo da o kadar yanlış bir tercihtir, zaten aynı puanı alacaklar. Diğer yandan; Gökhan Tavukçu’nun 4 tane Beşiktaşlı defans oyuncusunu ya da Taner Sezgin’in 4 tane Gaziantepsporlu defans oyuncusunu almasından da daha iyi bir tercihtir. Başka mecralara ulaşan mesele aslında sadece çok gol olmasını beklediğim bir maçta gol olmayışından kaynaklanmaktadır.

Şimdi de taraftarlıkla ilgili birkaç şey söyleyeyim. Herkes başka başka yorumlar yapmış kendine göre konuyla ilgili. Zaten taraftarlık böyle bir şeydir, herkes kendine göre taraftardır. Birine göre taraftar olanın, başka birine göre taraftarlıkla uzaktan yakından alakası yoktur. Tuttuğun takımın başkanı 3 sene üst üste şampiyonluk sözü verip Daum’u takımın başına getirdiğinde kimine göre büyük başkan olurken, benim gibi Chelsea ile oynanan Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçlarında akıl sağlığını yitirecek duruma gelmiş, Lille’e elendiğinde Liverpool ile iki maç oynama fırsatını kaçırdığına üzülen bir kişi için “peki ya Avrupa’da ne olacak” fikri akla geldiğinden maalesef hayal kırıklığıdır. Ya da biz büyük taraftarız diye tribünleri doldurup her maçta “Yeeeeeeeeterrrrr Yıldırım Demirören” diye bağıran kişilerin, takıma her durumda destek olunması gerektiğini düşünen ve nefesini başkana istifa için değil takıma destek için harcayan başka profilde birilerine göre taraftarlıkla uzaktan yakından alakası yoktur. Kimisi her yıl ne olursa olsun kombinesini alır, kimisi transferleri beğenmeyip maçları evinden seyreder. Kimisi cebindeki son parayı takımının atkısını alırken bitirir, kimisinin altındaki don bile takımının ürünüdür, kimisi ise verdiği paranın doğru kullanılmadığını düşünüp kulübü için para harcamayı keser. O yüzden taraftarlığı bir kalıba sokamazsın. Her ne kadar her kulübün taraftarının genel bir profili olduğu düşünülse de içeride başka başka karakterler dolaşır. Bu kişilerin hiçbirisi “taraf” yani kulübün kendisi değil, "taraf"ı kendine göre destekleyenlerdir, yani “supporter”, yani “destekçi”. Onlar olmadan önce de taraflar vardı ve onlar ölüp gittikten sonra da taraflar yine olacak.

Belki Fantezi Futbol oynayan kişilerin oyunu algılamalarındaki ya da oyunu oynama amaçlarındaki farklılıklar, birisinin derbi maçında rakipten oyuncu almasını sağlarken, diğerinin bunu eleştirmesine neden olur. Bazıları her hafta kendi takımından 4 tane oyuncu alıp duygusal hazları ile oyunu bütünleştirip oynamayı sever, bazıları oyunu kazanmak için kendi çapında her maçı mantık süzgecinden geçirip haftanın belli bir bölümünü internet başında sakat ve cezalıları en sağlıklı nereden bulabilirimi düşünerek geçirir. Bazıları da işi iyice ciddiye alıp BFFK diye bir blog kurup onu her hafta güncelleyecek kadar kafayı kırar. Benim için enteresan olan da blog kurup her hafta bu blogla ilgilenecek kadar olaya ciddi bakan “profesyoneller”in, kendi taraftarı olduğu takımın oynadığı maçta rakip takımdan oyuncu alan başka kişiyi eleştirmesi ve elma ile armudu birbirine karıştırmasıdır. Daha önce Tunç’un yaptığı röportajda ben de takımımın puan kaybedeceğini düşündüğüm maçlarda her iki takımdan da oyuncu almayarak kendime göre bir savunma mekanizması oluşturduğumu ifade etmiştim. Büyük çoğunlukla da sezon boyunca bu şekilde hareket ettim. Ama bunun dışına çıktığım şimdi anlattığım gibi durumlar da oldu. Benim bu oyunu oynamamın sebebi Fenerbahçe’yi sevdiğim kadar belki daha da fazla futbola tutkun olmam. Maçların analizini yapmak, yorumlayabilmek, bahis oynamak, fikrine hiçbir zaman katılmadığım adamların televizyon kanallarından ahkam kesmelerini izleyerek bu adam bu işten nasıl para kazanıyor diye düşünmek v.s. Aramızda bu oyunu oynamaya başladığımızdan beri, kendi tuttuğu takımın maçında kadrosuna aldığı futbolcunun topu direkten döndükten sonra başka bir oyuncunun tamamlayarak attığı gole sevinirken bir yandan da golü diğer oyuncunun atamaması sebebiyle burukluk yaşamayan var mıdır acaba? Peki son haftaya girdiğimizde Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray aynı puanda olursa, Beşiktaşlılar ve Galatasaraylılar 33 haftanın 31’inde kadrolarına aldıkları Alex’i Trabzonspor’a karşı kadroya almayacaklar mı? Ya da Fenerbahçeli ve Beşiktaşlılar yine 31 hafta kadrolarına aldıkları Arda’yı sadece şampiyonluk maçı olduğu için Gençlerbirliği maçında dışarıda mı bırakacaklar? Benim buna verecek kesin bir cevabım yok. Ama şunu biliyorum ki doğru ya da yanlış o anki şartlarda nasıl hisseder ya da analiz edersem o şekilde hareket edeceğim. Hele bir de düşünün ki Fantezi Futbol’da Türkiye birincisi ya da BFFK birincisi olma şansınız da var. İşte o zaman sapla samanı ayırma zamanı olacak. Rakip takımın oyuncusunu almak takımınızın şampiyonluğunu istememek anlamına gelmez. Aynı benim dünkü maçta hop oturup hop kalkarak maçı izlediğim, kumandaya hakim olamayarak beş sefer yanlışlıkla elimden fırlattığım gibi.

Sonuç:

1-) Ben Fenerbahçeliyim. Fenerbahçeliliğime laf söyletmem. Herkesin taraftarlığı kendine.
2-) Futbolu çok seviyorum, ilgilenmeyi daha çok sevdiğim bir konu yok.
3-) Fantezi futbol bazen kafa karıştırıyor ama oynamayı sürdüreceksek bu karışıklıklarla mücadele etmek zorundayız.
4-) Bu lig böyle giderse herkesin 34. hafta kadrolarını çok merak ediyorum.

Kalın sağlıcakla ...

Bu Emre Ne Demek İstiyor ???


Geçen hafta Turkcell Super Ligimizde 2 hafta üst üste hat-trick yapan FF Kahramanını sormuştum ödüllü yarışmada. Zaten FF Kahramanı diye sordum üstüne basa basa şu an oynayan bir oyuncu olduğunu vurgulamak için ama Aykutlara, Tanjulara gidildi cevaplarda ...

Google'ın bilemediği bir soru olunca cevap gelemedi. Araştırma isteyen bir soruydu. Ben de aslında başka bir konu üzerine yazı yazarken (sürpriz penaltıcılar) hasbelkader bu bilgiye ulaşmıştım. Sonrasında baktım gerçekten kazık sormuşum, 2 tane de ipucu koydum. Oyuncunun Türk olmadığı ve bu sezon devre arasında ligimize transfer olduğu şeklinde. Bu ipuçlarından sonra iş, sol taraftaki Devre Arası Transferleri linkine tıklayıp sırayla tüm yeni gelen yabancı oyuncuların maçkolikten istatistiklerine bakmaktı. Ama yeni postlar girildikçe soru altlarda kaldı, belki de ipuçları çok görülemedi ya da kimse uğraşmak istemedi vs. gibi sebeplerden ötürü cuma akşamına kadar cevap gelemedi.

Cuma akşamı ise Emre Ocakoğlu telefonda bana doğru cevabı bildirdi. Resmen canlı yayında maçkolikten bakarak önce Vassell'i araştırdı sonra da Vittek'i araştırdı (kesinlikle benim herhangi bir yönlendirmem olmadan) ve en sonunda cevaba ulaştı.


Doğru Cevap :


Robert Vittek
04.03.2006 Nürnberg 3 - 0 Duisburg (3 gol)
11.03.2006 Köln 3 - 4 Nürnberg (3 gol)

http://www10c.mackolik.com/Futbol/Player/Default.aspx?id=21138

Sonrada soruyu bildiğini, Bittek Ben Bildim postuyla ilan etti. Sembolizmi o kadar çok abarttı ki, haliyle ne postun ne anlatmak istediğinden ne resimden kimse bir şey anlamadı. Benim Robert Langdon gibi bir sembolbilimci olarak (Robert Langdon'ı da Atilla Dorsay açıklayacak bir sonraki postta) bu sembolizmi açıklamam ve kamuoyunu aydınlatmam icap ediyor.

Chickener ile Cervantes'e İspanyolca kursa gittiğimiz dönem. İspanyolcada "v" harflerinin "b" olarak okunduğunu yeni öğrenmişiz. İşimiz gücümüz futbol olduğu için hemen teoriyi pratiğe döküp Valencia diyenleri uyarıyoruz Balencia okunuyor o diye. Ukalalık taslıyoruz; Real Valladolid deplasmanı değil Real Bayadoid o aslında ...

Bir gün İspanyol hocamızla sohbet ediyoruz tenefüste. Bize Kadıköy'den Beşiktaş'a nasıl geldiğini anlatıyor. Bapurla geçtim, Bapur çok güzel, Bapura binicem yine akşam falan filan. Niye böyle diyor olm bu diye Gökhan'a bir bakış attım. Sonra benim jeton düştü: Adam vapur demek istiyor da diyemiyor bapur diyor, kendi dilindeki alışkanlıktan, "v"ler "b" okunduğundan ötürü.

Şiirinde, Sembolist şair Emre Ocakoğlu Vittek'i Bittek okuyarak aslında İspanyolca'ya gönderme yapıyor. Bunu belirtmek için de bizim pek çok kişiye anlattığımız yukarıdaki hadiseyi yani Bapur örneğini kullanıyor. Tebrikler Tecahul-i Arif ...

Peki koyduğu resim ne mi ? Yarışmanın ödülü olarak vaad ettiğim futbol kitabı yerine resimdeki Cahillikler Kitabını istedi. Ben yukarıda görülen 70x50 cm sayfa boyutu, 200 gr. en iyi kalite kağıt, toplam 30.45 kg, gerçek deri cilt ve 22 ayar altın kaplamadan oluşan logo ve yazıların yanı sıra ipek satenden yapılmış ve altın kaplama logolu cilt kabı özellikleri ve 2500 Euroluk fiyatıyla Asr-ı Fener kitabını düşünüyordum ama ne yapalım arkadaşımız illa Cahillikler Kitabını istiyor. Önemli olan onun fikri tabii ki. En kısa zamanda kitap adresinize postalanacaktır sayın Ocakoğlu ...

Son olarak Kıssadan Hisse : Gördüğünüz gibi Vittek kariyerinde 3 gol attığı haftanın ertesinde de hemen 3 golü bulmuş. Demek ki golü arzulayan, golü koklayan, gollerle daha da büyüyen bir oyuncu !!! Geçen hafta hatırlıyorsunuz 2 gol bulmuştu Kayseri'ye karşı. Ankaragücü bu haftayı bay geçti ve Vittek'in bu karakteristik (!) özelliğiyle bir sonraki haftada da 2 gol bulacağını tahmin etmek hiç de zor değil.

Dolayısıyla bu hafta ben kadroma direk Vittek'i koyuyorum. Önce tahtaya onun ismini yazıyorum , sonra takımı oluşturuyorum. Aaaa, Beşiktaş'la mı oynuyor Ankaragücü ??? Eee, olsun. Nasıl olsa bu konuda da çığır açan arkadaşlarımız var. Alırım ortasahama Tello'yu, forvetime Vittek'i, keyfime bakarım :)